GAZZE SOYKIRIMIN FAİLLERİ ve DESTEKÇİLERİ
2023 yılının 7 Ekim gününden itibaren başlayan ve bu on aylık süre içinde çoğunluğu bebek, çocuk ve kadın olmak üzere yaklaşık 40 bin Filistinlinin katledilmesine ve 90 binin üzerindekinin de yaralanmasına sebebiyet veren soykırım bugün de devam etmektedir. Bu postmodern soykırım süresi içinde Filistinlilere karşı işlenen suçlar, geçmişte gerçekleşen soykırım, yerinden etme ve etnik temizlik türlerini içerdiği gibi daha fazlasını da içermektedir. Nasıl sonuçlanacağı da kestirilemeyen bu soykırımın ileride her alanda küresel ölçekte yansımaları olacağı kuşkusuzdur.
Bu yazımızda soykırımın bilfiil faili olan İsrail ile ona destek veren Batılı ve Doğulu güçlere kısaca değinilmiştir.
İsrailliler Hamas’ın 7 Ekim 2023’te Aksa Tufanı adıyla gerçekleştirdiği eylemleri evvelemirde çok büyük ve korkunç, haksız ve zalimane olarak gördü ve göstermeye çalıştı. Bu saldırıları Holokost’tan sonra Yahudilere yapılmış en büyük saldırı olarak telakki ettiler. Onlardan bazıları bu saldırıları İsrail’in 11 Eylül’ü olduğunu açıkladı. Bununla başta ABD yönetimi ve Yahudi Lobisine de nasıl hareket edeceklerini ve kendilerine nasıl destek olunacağının mesajını verdiler. İkincil olarak başta İsrail’de yaşayan Yahudiler olmak üzere tüm dünya Yahudilerine İsrail’i destekleme ve İsrail’de birleşme mesajı verdiler. Son olarak da diğer güçleri, kararsız olanları ve düşman bildiklerini bu duruma hazırlama amacı güttüler denilebilir.
75 yıllık Siyonist işgalin, fiziki ve ruhi zulümlerin, etnik ve dinsel aşağılamanın, siyasi ve ekonomik bakımdan bağımlı kılmanın bir neticesi olan Hamas eylemleri, siyasi konjoktör gereği bugünkü Siyonistler tarafından arzu edilmekteydi. Zira İsrail devletini kuran Siyonist aklın dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Yahudileri ne tür kirli komplolar, işbirlikleri ve saldırılar ile İsrail’e getirmeye çalıştığı malumdur. Tüm dış desteklemelere ve dış gücüne, içerideki tüm uygulama ve önlemlere rağmen İsrail toplumu; kendi içinde etnik, siyasi, dini ve kültürel manada bir birliğe sahip değildir. Bu saldırılar ile Siyonist yönetim artık pervasız bir şekilde işgalini genişletebilir ve Hamas’ın otonom sahibi olduğu doğal kaynaklar ve verimli toprakların bulunduğu ve adeta bir açık hava hapishanesine çevirmiş oldukları Gazze’yi tamamen işgal edebilirdi. Neticede bu saldırıların hemen akabinde İsrailli Siyonistler, intikam almak için Demir Kılıçlar adını verdikleri bir saldırı başlattı. İsrailliler, saldırılarının amaçlarını şöyle ifade ettiler: “Hamas’ı silahsızlandırmak veya bitirmek; Hamas’ın elindeki rehineleri kurtarmak; İsrail halkının devlet ve askerlerine güvenini sağlamak; dost ve düşmanlarına caydırıcılıklarını göstermek” İsrail devletinin kuruluşundan bugüne değin yaptıklarına bakıldığında Siyonistlerin her gelişmeyi Filistin topraklarını işgal etmek ve ele geçirdikleri toprakları genişletmek için kullandığı görülecektir. Bu yüzden Filistin cephesinden gerçekleştirilen birçok saldırı gerçekte ya onlar tarafından başlatılmış ya da kışkırtılmıştır denilebilir. Hamas 7 Ekim saldırıları da Siyonistler tarafından uzun bir süredir devam edegelen zulümlerin ve kışkırtmaların bir neticesidir denilebilir.
Soykırımın baş faili İsrail başbakanı Netenyahu ve onun koalisyon hükümetindeki aşırı sağcı, fanatik milletvekilleri ve bakanlardır. Nitekim bu soykırım süresince Filistinlilere yönelik her türlü katliam emrinin veren bunlardır. Geçmişin solcu Siyonist yöneticileri sağcı Siyonist yöneticiler arasındaki fark bu soykırım süresi içinde daha bir anlaşılır hale geldi. Solcular, çarpıtılmış ve yanlış yorumlanan Tevrat ve diğer dini referansları zaman zaman kullansalar da bunlara inanmıyorlardı. Ancak sağcılar, bunlara inanarak hareket etmektedirler. Bu yüzden mevcut Gazze soykırımında bu denli Siyonist vahşiliklere, insanlık dışı uygulamalara ve korkunç barbarlıklarına şahit olunmuştur. Zikredilmesi gereken diğer bir husus da dini karakterli olan Hamas’ın haklarını, onur ve izzetlerini koruma bakımından solcu Filistinli güçlerden farklı bir nitelikte olduğudur. Hamas da gerçekleştirdikleri mücadelenin, eylemlerin ve eylem çeşitlerinin hak ve hakları olduğuna inanarak bunları gerçekleştirmektedir.
Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Almanya, Fransa, İtalya, Kanada, Japonya, Hindistan, Azerbaycan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi devletler bu soykırıma çeşitli şekillerde destek verdiler. Bunda ABD gibi ülkelerdeki güçlü Yahudi lobisi ve Siyonist Evangelistlerin varlığı en önemli faktörlerdendir. Diğer bazı ülkeler için de çıkarları, ortaklıkları ve işbirlikleri önemli motivasyon ve gerekçedir.
İsrail’i kuran, bugüne gelmesini sağlayan ve işlediği bu vahşi soykırımı da en fazla destekleyen asıl güçler başta ABD ve İngiltere gibi büyük Batılı devletlerdir. Netenyahu ve Siyonist Yahudiler soykırımın her aşamasında bu çevrelerin desteğini almak için, desteklerini artırmaları için birçok girişimde bulundu. Netenyahu, Direniş cephesi diye adlandırılan Hamas, Yemen, Hizbullah ve İran’a karşı elde edecekleri güya zaferlerin Yahudi-Hıristiyan medeniyetinin barbarlığa karşı zaferi olacağını belirtti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, ABD kongre heyetine hitaben, İsrail’in İran’ın vekillerine karşı yürüttüğü savaşın Batı medeniyetini korumaya yönelik bir savaş olduğunu söyledi. Aslında bugün diğer Batılı devletlerin desteği bir tarafa eğer ABD ve ABD’deki sayıları milyonlara ulaşan Yahudi Lobisinin desteği olmazsa, İsrail devleti ne var olabilirdi ne de bugüne kadar varlığını sürdürebilirdi. Ancak ABD ile stratejik ilişki içinde olan İsrail devleti, ABD çıkarlarına ve önceliklerine hizmet ettiği müddetçe bu desteğin devam edeceğini çok iyi bilmektedir. Ve bu yüzden de her eyleminde ABD’nin bundaki kazancını muhataplarına aktarmaktadır.
Bugün yaşanan Gazze soykırımının pek görünmeyen ve nispeten gizli olan dolaylı failleri ise çokuluslu bazı şirket, banka, finans sektörü ve medya kuruluşlarıdır. Farmason, Rötary ve Lions gibi meslek ve hayır kurumları da bu sayılanlara eklenebilir. Zira bu kuruluşlar Siyonist İsrail’in varlığını ve bekasını önemser ve öncelerler.
İsrail devletinin diğer bir destekçi gurubu ise Doğudaki bazı Müslüman Arap ülke yöneticileri; seküler ve liberal fikirdekiler ile sömürgeci ve ırkçı güçlerdir. Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Mısır gibi bazı Arap ülkeleri bunlara örnek verilebilir. Müslüman ülkelerin yöneticileri; bunların çoğunluk ve etkili oldukları Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi örgütler bazen göstermelik olarak kınasalar da genelde İsrail’in yanında yer aldı. Örneğin Suudi Arabistan’da hiçbir Filistin gösterisine izin verilmediği gibi İsrail’e ve İsrail mallarına karşı herhangi bir boykot da yaşanmadı. Üstelik soykırım tüm vahşetiyle sürerken Suudi Arabistan’da haftalarca süren Riyad Mevsimi Festivaline gerçekleştirildi.
Sözü geçen Müslüman Arap ülkeler ABD, Batı dünyası ve İsrail ile ekonomik ve siyasi ilişkileri olan, birbirleriyle rekabet içinde olup birbirlerine güvenmeyen ülkelerdir. Ayrıca İran Şii yayılmacılığı adını verdikleri durumdan işkillenen, İhvan-ı Müslimîn gibi siyasi İslam hareketinin yayılmasından ve koltuklarını kaybetmekten korkmaktadırlar. Ayrıca çoğu saltanat ile veya şaibeli olarak başa geçmiş olan bu yöneticiler ABD ve İsrail’den, onlar tarafından suikaste uğramaktan veya alaşağı edilmekten oldukça korkmaktadırlar.